İstanbul ama eski İstanbul!

İstanbul ama eski İstanbul!

İstanbul’u özlersem eski İstanbul için özlerim diyordum. Gerçekten de öyle. Bayılıyorum bu semte, Tahtakale sokaklarına, canhıraş bağırışlara, kaygan yollara, sokak satıcılarına, Mercan’ın ucuzcularına, Mahmutpaşa’nın satış müdürlerine ders verecek nitelikteki varyeteli satış taktiklerine, lağım kokusuna, Mısır Çarşısı’na ve dahasına…

ist

Bugün külüstür fotoğraf makinemi Cihat iki bilek hareketiyle tamir etti. Bozcaada’da özel birisine ait bir fotoğrafı Kristal’de bastırdım. Uzun zamandır aradığım bir kitabı yayıncısı İnkılap Kitabevi’nde buldum. Say Kitap’ta çay molası verdim, muhabbet ettim.

Karnım acıktı, Tahtakale Ciğercisi’nde çok sevdiğim püreli ciğeri ekmek arası yaptırdım. Sırf çantam koksun diye Mehmet Efendi’den 115 gr Türk kahvesi aldım, attım çantaya. Malatya Pazarı’ndan narlı lokum aldım yarım kilo, çıkarken de biraz fıstık avuçladım. Of olsun ki mendebur suratlı vapurdan denk geldi dönüşte, bindim ama çay falan içmeden Kadıköy’e gidiyorum şimdi.

Yağmur yağıyor, bir kız keman çalıyor, martılar peşimizden geliyor ve satıcı kâğıt bardakta çay satmaya çalışıyor. İstanbul ama eski İstanbul!