Selanik’te keşfedilecek lezzetlerin izinde

Selanik’te keşfedilecek lezzetlerin izinde

Benim için leziz bir yemeğin, daha önceden tatmadığım bir mezenin, farklı içeceklerin peşinden gitmek veya bunları keşfetmek heyecan verici. Selanik’e varışımızdan itibaren hem bu ülkenin kültüründen nasiplenmek, hem de damağıma bayram ettirecek Ege tatlarıyla İstanbul’a dönmek niyetindeydim. Geçtiğimiz hafta her yerine yürüyerek ulaşılabilen bu kentin, bana göre gezilecek yerlerini zaten yazmıştım. Sıra damağımdaki rayihanın sebeplerini ve bu rayihayı ortaya çıkartan mekânları sizlere yazmaya geldi!

Ahtopot Izgara birçok mekanda yapılıyor

FİYATLAR OLDUKÇA MAKUL

Selanik’teki birçok tavernanın menüsünde hemen hemen aynı mezeler bulunuyor. Kendi özel lezzetleri de elbette mevcut. Porsiyonlar Türkiye ile kıyaslanmayacak derecede büyük. Tek meze, ana yemek gibi doyurabilir insanı. Kalamar tabağında en az on, on iki halka kalamar, hem de iri kesilmiş vaziyette önünüze geliyor. Bir de ayaklarıyla birlikte! Kabak kızartmasını birçok mekân önce una bulayıp öyle kızartıyor. Böyle olunca da hem kabak çok yağ çekmemiş oluyor, hem de çıtır çıtır yenebiliyor. Cacık bizdeki gibi sulu değil. Genellikle süzme yoğurt içerisine, iri kesilmiş salatalıklar ile servis ediliyor. Patates kızartması söylediğimiz bütün mekânlar elde doğranmış patatesleri masamıza getirdi, dondurulmuş patatesleri değil. Aynı şekilde uğradığımız tüm tavernalarda masamıza konan ekmekler de hazır ekmekten ziyade el yapımı ekmeklerdi. Yunan salatası her masanın olmazsa olması. Domates, salatalık, soğan, biber, kalamata zeytin, beyaz peynir iri iri doğranıp masaya getiriliyor. İçerisindeki kekik ve bol zeytinyağı ile yazın en güzel serinleticisi oluyor bu salata. Bu gezi boyunca masamızdan eksik etmediğimiz bir diğer lezzet de midye dolmaydı. Aslında midyeli pilav veya pilavlı midye demek daha doğru olur. Sağ olsun ülkemizde hazırlanan bol baharatlı midyelere alıştığımızdan, masamıza gelen midyelere önce şaşırsak da favori mezelerimiz arasına düşünmeden koyduk. Zira bir yemekte tatların baskınlığını önlemek elinizdedir. Dereotunun, pirincin, midyenin hatta kapya biberin tadını alabildiğim midyeli pilav, insana parmak yedirtir!

Tsinari Taverna yeşillikler içerisinde

Selanik’te geçirdiğimiz üç gün boyunca, beş kişi idik ve birçok tavernada yemek yedik. Soframızda bazen Yunan birası içtik, bazen ‘Ouzo’, bazen de buraların yerel içkisi ‘cipouro’ denedik. Her masada ana yemeklerden ve mezelerden tattık. Ve hiçbir zaman kişi başı 13 avrodan fazlasını ödemedik. Türkiye’de aynı masaya, hatta yarım porsiyon koyulmuş kalamarlı, midyeli tabaklara üç katını ödediğimi bilirim!

BARBAYANNİ İLE EGE’YE YOLCULUK

Selanik’in en beğendiğim bölgesi Tsinari. Burası tam sayfiye kasabası görünümünde. Tarihi yapıların, düzenli apartmanların, denize nazır kafelerin arasında, gizli kalmış böyle bir yerin varlığını insan görmeyince tahmin edemiyor. Birkaç büyük ağacın etrafına yerleşmiş kafeler ve bir tane de lokanta (yani taverna) mevcut. Açık maviye boyanmış mandallı sistem çerçeveleri ile sizi kendine çağırıyor burası. Veranda tipi ufak bir bahçesi ve mekânın ön kısmı ile dışarıda keyif sürmek isteyenler için yaratılmış adeta. Köşede olması, çift cephe kullanım alanıyla büyük avantaj ve görsel güzellik sağlıyor. Mekânın adı da bölgenin adıyla aynı, yani Tsinari Ouzeri… Bu tavernada yediğim her şey için kefil olabilirim. Ama ‘karides saganaki’ için ayrı bir cümle kurmak isterim. Jumbo karideslerle o denli güzel hazırlanmıştı ki, ekmek bana bana yedik bu lezzet şölenini!

Barbayanni Yunanistan'ın belki de en lezzetli ouzo markası

Selanik’te beğendiğim bir diğer bölge de Ladadika! Nevizade’yi andıran sokakları ve hareketliliğiyle gece Yunan müziği ile demlenmek isteyenlerin başlıca yeri demek sanırım yanlış olmaz. Henüz İstanbul’dayken rezervasyonla güzel bir masa ayırttığımız Taverna 1901’de yemek faslı, bir çok işletmedeki gibi akşam 10’dan sonra başlıyor. Biz de masamıza oturduğumuzda müzik yeni başlıyordu. Gitar ve buzuki eşliğinde Kosmas Sarigiannidis ve Odysseas Mavromatis ile gece boyunca İzmir’e gittik geldik. ‘Filedem’ şarkısı çalarken -kelime bilmesek bile- hepimiz mırıldanırken bulduk kendimizi. Bu esnada masamızı donatan garson arkadaş ne içeceğimizi sorduğunda hepimiz aynı anda cevabımızı verdik: Ouzo! Masaya gelen ‘Barbayanni’ ouzoları yuvarlarken, zeytinyağı ile yoğrulmuş peynir ezmesi öyle güzeldi ki, anlatamam… Hesabı öderken camlı buzdolabında gördüğüm ‘cipouro’lardan ufak bir şişe alıp birer tek attık, ezgilerini bizimle paylaşan arkadaşlarımıza kadeh kaldırarak… Ahtopot ızgara ve kaşar peynirli roka salatası ise masanın en iyileriydi diye ekleyip, bahsedeceğim son mekâna geçeyim.

Yunanlı arkadaşlarımız Angelos, Themis ve Dimitris bizleri Imbroz Taverna'da ağırladılar

GÖKÇEADA’DAN GELİP BURAYI AÇMIŞLAR

Selanik’te lezzetlerine ortak olduğumuz son mekân da Taverna Imbroz… Geçen yıl Türkiye’de tanıştığımız arkadaşımız Dimitris’in davetiyle Imbroz’da buluştuk. Gökçeada’dan göçmek zorunda kalan Rumlar’ın açtığı klasik bir Rum lokantasıymış burası. Oldukça mütevazı görünen iç yapısı, lezzetli mezeleriyle birleşince ortaya ev gibi bir yer çıkmış. Bol zeytinyağlı çiroza tüm masa bayıldı. Karışık salata ve ahtopot salatası da geri çevrilemez lezzetler olarak aklımızdaki yerini aldı. Imbroz’da, Yunanistan’ın önemli bira markalarından biri olan Vergina’yı Dimitris’in önerisiyle içtik. Sonuç, harika… İçimi güzel, tadı hoş ve buz gibi bir Yunan birası!

Bu esnada televizyondaki bir basketbol maçına ilişti gözlerimiz. Final Four’un final maçında Yunanistan’ın Olympiakos takımı ile İspanya’nın Real Madrid takımı oynuyordu ve kazanan şampiyon olacaktı. Son periyotta önde olan Olympiakos için “100 sayı atarlar ve kazanırlar” tahmininde bulundum. Maç da dediğim gibi 100-88 Olympiakos’un üstünlüğü ile bitince tavernanın işletmecisi ilk beni kutladı şaşkınlık içerisinde…

Chatzis Patisserie 100 yıllık bir pastane

 

Güzel lezzetlerin izinde olduğumuz gezimizde, arkadaşlıkları daha da sağlamlaştırarak dönüyoruz. Kahvaltıda peynir kullanmayan ama diğer öğünlerde peynirsiz yapamayan bir memleket burası. Zeytinyağının içinde bıraksan uyuyacak kadar seviyorlar zeytinyağını. Ağızlarının tadına da düşkün oldukları kocaman bir gerçek!

Selanik’te; Mythos da güzel Fix de, Ahtopot ızgara da lezzetli midyeli pilav da, salatanın güzel oluyor rokalısı da, Greek olanı da, saganakinin gavrosu da muhteşem karidesli olanı da, Ouzo İzmir’e götürdü bizi, frappe döndürdü Selanik’e! Dimitris’in arkadaşlığını, yüzlerce kilometre ötede buzukinin sesini, damağımızdaki büyülü tatları unutmadan dönüyoruz kentimize, aklımız Selanik’te kalarak…

HER ZAMAN FRAPPE!

SelanKonstantinidis Patisserie önündeki üç tekerlekli dondurma bisikletine binip hayaller kuruyoruzik’te her yorulduğumuzda, soluklanmak istediğimiz her an Yunanistan’ın geleneksel içeceği olan Frappe ile yorgunluğumuzu unuttuk. Burada herkes, hatta taksi şoförleri araç kullanırken bile frappe içiyor. Frappe’yi birçok mekân farklı hazırlıyor. Hatta internetteki tariflerde bile birçok farklı hazırlanış şekli var. Yunanlı dostumuz Dimitris’in tarifi ile mekânlarda hazırlatıp içtiğimiz tarif çok özeldi. Evde yapabileceğiniz şekliyle frappe tarifi ise şu şekilde: Hazır kahve, soğuk su ve şeker karıştırıcının içerisine konulur ve çalkalanır. Bardağın içerisine biraz süt eklenerek bu köpürmüş karışım eklenir. Afiyetle içilir…

PASTANELERDEN GÜZEL KOKULAR GELİYOR

Selanik’te gözümüze çarpan iki pastanenin lezzetlerine de baktık. Bir tanesi birkaç yerde şubesi de bulunan çok eski bir pastane: Chatzis Patisserie… 100 yıllık bir işletme olan Chatzis, ‘Hacı’ diye okunuyor. Türkiye’den göçen Rumlar’ın açtığı bir işletme. Pastanenin içindeki lezzetlerin kendisi de isimleri de çok tanıdık. Bir diğer işletme de Aya Sofya yakınlarındaki Konstantinidis Patisserie… Burayı açanlar da yine İstanbul’dan göçen Rumlar. Tamamen açık mutfak olarak dizayn edilmiş işletmenin temizliğine bayıldık. Birer külah dondurma alıp mekândan ayrılırken, kapıda duran üç tekerlekli dondurma arabasına ise binmeyi ihmal etmedik…