Kent kent bitpazarlarında dolaşmak
Bitpazarlarında dolaşmak, tezgâhları kurcalamak, ilgimi çeken ve bütçeme uyan şeyleri sabırla arayıp bulmak büyük keyif veriyor bana. Yıllar önce hafta sonları Kadıköy’deki eski Salı Pazarı önünde kurulan bitpazarında başlayan ‘kurcalama’ faaliyeti hâlâ fırsat buldukça devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Viyana’daydım. Özel lezzetler, müzeler, tarihi binaların yanı sıra beni heyecanlandıran diğer bir şey de Cumartesi günü kurulan bitpazarıydı. Yıllardır naçizane ‘biriktiren’ bir adam olarak, hava yağmurlu olsa da bu pazarı kaçırmak niyetinde değildim. Pazarda yürürken bu haftanın yazısını kafamda yazıyordum: Beş kent, beş pazar… İstanbul Feriköy’de Cumartesi günleri kurulan ‘Feriköy’de Bir Pazar’, Roma’da Pazar günlerinin vazgeçilmez Porta Portese bitpazarı, Ulus’taki geleneksek bitpazarı, Atina’daki dar ve sevimli dükkânlardan, tezgâhlardan oluşan pazar ve geçtiğimiz hafta Viyana’daki Naschmarkt. Tüm pazarların tek tek karşılaştırmasını yaptım ve bu yazı ortaya çıktı…
Bundan tam üç yıl önce, iki arkadaşımla birlikte Feriköy’de Pazar günleri açılan ikinci el pazarında biz de tezgâh kiralamıştık. Bizim amacımız biraz da işin eğlencesiydi. Sattığımızdan daha fazlasını diğer tezgâhlardan satın alıyorduk. Kartpostallar, avizeler, çizgi romanlar, oyuncaklar, eski kitaplar, Hayat ve Ses Dergileri’nin 50 yıl önceki nüshaları, özel yapım magnetler, futbolcu kartları ve dahası bu pazardaydı. Yaklaşık 6 ay kadar bilfiil gittik geldik. Emektar Vosvos’umuzun içine üç kişi yetmiyormuşuz gibi bir de bavulların içine doldurduğumuz malzemelerle kar, kış demeden gittik geldik. Yukarda da dediğim gibi biz işin eğlencesindeydik. İçimizi ucuz şarapla ısıtıp, standımıza gelen arkadaşlarımızla keyifli pazarlar geçirdik bir sürü. Feriköy’deki bu bitpazarı hâlâ her Pazar günü koleksiyon meraklılarını bekliyor. Bizlerse sadece tezgâhlarda neler olduğuna bakmaya gidiyoruz bazen. Katlı otoparkın hemen altındaki bu pazara ulaşım ise oldukça kolay. Şişli’ye bağlı olan Feriköy pazarında Cumartesi günleri de organik pazar kuruluyor.
Bu pazarı gezmeye saatler yetmez
Bugüne kadar gezdiğim en büyük pazar ise Roma’dakiydi. Tevere Nehri’nin diğer tarafındaki Porta Portese’de kurulan pazarı gezmek için hızlı davransanız bile en az yarım güne ihtiyacınız var. İkinci el giysi, ayakkabı ve eşyaların da bulunduğu pazarın bazı noktalarında adım atmanız bile imkânsız. Biz 4,5 saatte sanırım ancak üçte birini gezebildik bu pazarın ve oldukça uygun fiyata birçok şey aldık. 1EUR’ya giysilerin bulunduğu bölümde bebek ayakkabıları, kemer, cüzdan, saat gibi aksesuarlar da oldukça makul fiyatlarla tezgâhların üzerindeydi. İkinci el giysi ve eşyaların bittiği bölümde karşımıza dergi ve kitapların bulunduğu kocaman bir alan çıktı. Özel ciltli, kuşe kâğıda, renkli baskılı ve orijinal kitaplar burada tek haneli rakamlara satılıyor. Plaklar, tahta ve demir oyuncaklar, özellikle 70’lerden kalma binlerce şehir kartpostalı, eski kasetler yine bu pazarın en fazla yer tutan öğeleri. Pazar o denli büyük ki neresini gezdiğinizi, neresinin eksik kaldığını anlayabilmek için sıra sıra gezmekte fayda var. Biz büyük paralar harcamadan onca torbayı doldurmanın verdiği mutlulukla evimize dönerken ağzımız kulaklarımızdaydı. Porta Portese’deki bu pazara Metro hattıyla ulaşmanız mümkün.
Bir diğer pazar da Atina Monastraki’deki sahafların, tezgâhların ve ufak dükkânların bulunduğu sokakta kuruluyor. Böyle bir yerin varlığını bilmeme rağmen sabah bir şekilde bu sokağı bulamayıp, sonrasında akşamüstü tesadüfi olarak karşıma çıktığını söylemeden edemeyeceğim. Dükkânın fotoğrafını çekmeye yeltendiğimde “no foto” diye tersleyen amca ile yaklaşık iki saat sonra sarılarak fotoğraf çektirdik. Yunanistan’a doğru yola çıkarken oradakilerin bizlere karşı ön yargıları olduğunu söyleyenler olmuştu. Şahsen bir kez bile olumsuz bir durumla karşılaşmadım. Bilakis Türkiye’den geldiğimizi söylediğimiz birçok zaman çeşitli kolaylıklar, Türkçe kelimeler ve tebessümle karşılandım. Elbette memleketlerinden zorla göçe zorlanan, baskı hisseden Rumlar’a da rastladım. Ama onların yüzlerinde de nefret değil hüzün vardı. Neyse ben pazara döneyim. Aslında başta da dediğim gibi buradaki pazarın saatini biraz kaçırmıştık biz. Pazar günü kurulan, ama her gün açık dükkânların da bulunduğu bu sokağın yoğunluğu öğleden sonra azalıyor. Biz de fotoğraf çekmemize izin vermeyen amcanın ufacık tefecik dükkânının önüne oturduk ve saatlerce kartpostallara baktık. Hoşumuza gidenleri aldık, sıkı sıkıya pazarlık ettik. Monastiraki’deki metro istasyonunun dibinde kurulan bu pazarı ve dükkânları kolayca bulabilirsiniz.
Ulus’taki eskici pazarında boş yok
Yeniden ülkemize dönelim. Bitpazarları bol olan bir şehir de Ankara. Cebeci’de kurulan pazar, eski itfaiye meydanındaki pazar veya dönem Ayrancı’daki bitpazarı şöyle dursun benim favorim Ulus’taki eskici pazarı. Gerçekten o kadar salaş ki yerlere atılan çuvalların üzerinde binlerce materyal var. Tek tek kurcalamak size kalmış. Eski radyolardan, çocuk kitaplarına, kırık da olsa oyuncaklardan, evraklara, eski tip telefonlardan dekoratif malzemelere kadar birçok materyal geniş bir yelpazede bu pazarda sizinle. Bu pazar şimdiye de gezdiklerim arasında en uygun bütçelerle torbanızı dolduracağınız pazar. Evet, kırık dökük, hor kullanılmış şeyler de yok değil ama biraz tamirat ve temizlikle rahatça kullanabileceğiniz malzemeler yaratmak sizin elinizde. Ufacık bir meydanda kurulan pazarın devamı daracık bir bayırdan aşağı uzuyor. İkinci el elektronik malzemelerin de bulunduğu eskici pazarı sizi yıllar öncesinin Ankara sokaklarına götürüyor adeta. Ulus’taki bu pazarı kime sorsanız gösterir. Boş çıkmayacağınız ise garanti!
Naschmarkt fiyatları el yakıyor
Sona bıraktığım pazar ise geçtiğimiz hafta Viyana’da gittiğim bitpazarı, yani Naschmarkt. Viyana’daki her şey gibi bu pazar da çok düzenliydi. Yaklaşık 100 metre uzunluğunda, beş sıra tezgâhtan oluşan bitpazarındaki fiyatlar bugüne kadar gördüğüm pazar fiyatları arasında en yükseğiydi. Burada dikkatimi çeken şey ise satıcıların asla pazarlık yapmamaları! Benim yaşadığım tek istisna ise Konya’dan 18 yıl önce Viyana’ya yerleşmiş olan ve ikinci el malzeme satan İbi lakaplı İbrahim Abi’nin tezgâhından aldığım ufak tefek parçalar için az da olsa bir indirim yapmasıydı. Diğer satıcılara ikram önerisinde bulunmak hakaret gibi algılanıyor. Bütçeme uygun çok da bir şey bulamadan Naschmarkt’tan ayrıldım. Pazarda en çok resim çerçevesi, abajur ve eski kilise saatlerinden gördüm. Tarihi eser niteliğinde, 1900’lerin başından günümüze kalan bu nadide parçaların fiyatları el yakıyordu haliyle. Bunun dışında her pazarda olan kartpostal, oyuncak, dergi ve kitapların haricinde aplikler, avizeler, yemek takımları da tezgâhlardaydı.
Biriktirmek gerçekten güzel şey! Sabırla aradığınızın peşinden koşmak, satıcıyla pazarlık etmek, sizde zaten bulunan bir materyalden bulunca yine de satın alıp bir arkadaşınızla paylaşmak, tezgâhlar arasında dolaşmak, bir sonraki pazar tarihini beklemek ve bütçeyi denkleştirmek. Belki de bu saydıklarımdan sonra en keyiflisi de evde çayınızı yudumlarken aldıklarınızı tane tane incelemek…