Bozcaada’nın adaperestleri
Geçen sene Bozcaada’ya yaşamı taşıdığımızda hali hazırda tanıdığımız birçok arkadaşımız vardı. Arkadaş konusunda pek de sıkıntı yaşayacağımızı düşünmüyorduk açıkçası. Ama orada yeni insanlar tanıyacağımızı da biliyorduk. Yeni arkadaşlıklar demek, yeni hayaller de demekti biraz. Öyle ya, ucu bucağı olmayan kainatta, ucu bucağı olmayan hayaller de vardı bir yerlerde saklı duran.
Haluk ve Merve de böyle düşünüyormuş ki, onlarla yollarımız kesişti. Zeus böyle buyurdu, aynı masada bir araya geldik. Önce bir çay, ardından limonlu bir ada çayı. Adanın kahvesinde bir akşam, pastanesinde başka bir akşam, meyhanesinde de bir rakılama derken git gide arkadaş olduk. Evimizde ağırladık, evlerinde baş köşede ağırlandık.
En önemlisi onlarla yola çıktık. Burcu ile benim en önemli eşiğimizdir yola çıkmak. Zira yol arkadaşlığı, gerçek dostlukları besleyen en önemli süreçtir bizim için. Onlarlayken yol yağ gibi akıp gitti, muhabbet dakika sektirmeden sürdü, yaşama dair ortaklığımız birikti.
Sonra biz birkaç ay önce adadan Çanakkale’ye doğru uzanırken onlar adadaki yaşamlarına devam ettiler. İçimiz biraz buruktu. Zira insan “hadi” deyince yola çıkacak, pazara gidecek, tekneyle açılacak, mangal yakacak, maça gidecek, şarap içecek arkadaşları her daim yanında olsun istiyor. Ama yaşam her zaman istediklerimizi vermiyor bize. Olsun. Şimdi aramızda biraz mesafe olsa da biliyoruz ki bir kapımız var adada.
Muhabbet buraya nereden geldi? Heh… Kainatın bir noktasına yolladığımız hayallerimiz vardır demiştim. Vardır evet. Haluk ve Merve öyle kocaman, büyük, inanılması güç hayallerin peşinde değillerdi zaten. Sakinlik olsun, huzur olsun, yaşamı idame ettireceğimiz bir parça da para olsun şiarını ilk tanıştığımız günden beri dile getiriyorlardı.
Onların, Bozcaada’nın Papazbahçe mevkisinde, ufacık bağ evlerinin de yer aldığı bahçede artık bir karavanları var ve misafirlerini ağırlıyorlar. Onlarla birlikte masa kurup, kamp ateşi yakıp, geceyi uzattıkları da doğru. Onlar kadar biz de heyecanlıyız.
Bozcaada her yönüyle yaşanılası bir yer. Onlar misafirlerine sakinliği, merkezin kalabalıklığının dışında var olan sessizliği, doğanın verdiği güneşi, bulutu, yağmuru, kuş sesini, kekik kokusunu, geceleri yıldızların manzarasını veriyorlar. Bol yıldızlı otel odaları değil, bol yıldız altında karavanları var onların.
Karavanda dört kişi huşu içinde konaklarken, sabah olup adımınızı çimenlere atıp, hamakta şekerleme yapmak, hasır tente altında Edip Cansever’den bir şiir okumak işten bile değil. En olmadı akşamüstü, Haluk ve Merve’nin plaza dünyasını bırakıp da İstanbul’dan adaya nasıl yerleştiklerini dinler, birlikte birer kuntra şarabı içersiniz olur biter.
Hasılı okuyucu, ucu bucağı olmayan kainatta, ucu bucağı olmayan hayaller değil onlarınkisi. Biraz mutluluk, bolca huzur, bitmeyen sakinlik içinde günleri geçirip, adanın tadına varmak sadece. Bu yüzden onlar karavanlarına ‘adaperest’ ismini takmışlar. Bozcaada’nın keyfini tam anlamıyla çıkarılabilecek ‘adaperest’e yazın değil, dört mevsim davet ediyorlar misafirlerini. Çünkü onlar yaz-kış adadalar. Çünkü onlar adaperestler!