11. Ordu Vosvos Festivali, 4. Gün
Sabahın köründe çadırların üzerine vuran güneş ne güzel ki saat 7 olmadan bizim obayı ayaklandırıyor. 7 öncesinde ben obamızın hemen karşısındaki alana geçip Serkan ve Ferda’nın hediye ettiği seyahatnameye gezdiğimiz yerlerini yazıyorum. Bir süre sonra Burcu gelip beni kahvaltıya götürüyordu… Kahvaltılar ediliyor, bir demlik yetmiyor iki çaydanlık çay demleniyor. Domatesler az geliyor, yenileri doğranıyor. reçeller elden ele geziyor, Nutellanın sonuna yaklaşılıyor…
Bugün yolumuz Yeşilce’ye uzanacak. Fotoğrafçılarla birlikte toplam 3 minibüs ve 15’e yakın Vosvos yol alıyoruz öğlen olmadan. Yeşilce belki de Ordu’nun en özel yerlerinden bir tanesi. “Kardeşçe, özgürce, yeşilce” sloganının yazıldığı her yerde baş harfler büyükçe yazılarak “köy” yazısı elde ediliyor, akrostiş misali. İmece kültürü çok gelişmiş. Yeşilceliler memleketlerine ait hissediyorlar kendilerini. Şenliklere katılıyorlar, uzakta dahi olsalar derneklere destek veriyorlar. Evlerin restorasyonu ve çevre düzeni son 15 yılda oldukça iyi bir gelişim sağlamış. Her yıl yapılan Yeşilce Yayla Şenlikleri’ne tee Almanya’dan bile katılanlar oluyormuş.
Biz de önce Çukuralan’da yapılan şenliklere doğru yol aldık. Yolda dura dura, bolca fotoğraf çekerek, bir süre sonra Çukuralan’a vardık. hafiften yağmur çiseliyordu ama pek bir zararsızdı. Tek sıkıntı ıslanan çimenlerin ayakkabıları da ıslatmasıydı. Çukuralan’da onlarca araç, çadır, stant vardı. Yüzlerce insan eğleniyordu. Çok geniş bir halka kurulmuş, horon tepiliyordu. Karadeniz’in bir numaralı ritüeli silah atma ise neredeyse aralıksız gerçekleştiriliyordu yaylada. Bir kısım arkadaşımız davullar, kemençeler arasında horona dalarken, bir kısmımız çayhanenin etrafında toplanmış çay içiyorduk. Yaklaşık 1-1,5 saat kadar burada kaldıktan sonra Yeşilce merkeze doğru hareket ettik.
Yeşilce’de hava oldukça açık ve sıcaktı. Önce kültür merkezinin bahçesinde durakladık. Köyde kültür merkezi vardı, biraz şaşırdım. Sonra köy meydanına yürüdük. Tarihi evler, düzen ve temizlik ilk etapta gözümüze çarpıyordu. Bir de köylülerin ilgisi, misafirperverliği dikkatimizi çok çekti diyebiliriz. Yaşlı bir amca Maltepe denen tepeye bizimle birlikte çıktı. Önce biraz uzak gelse de tepeye doğru yürüdük. Tüm Yeşilce ve Yeşilce evleri ayaklarımızın altındaydı!
Sonra köy meydanına yeniden geldik, Çambaşı Et Lokantası’nda et yiyenler de vardı, köy kahvesinde çaylayanlar da, elinde birasıyla rahatça turlayanlar da… Burası rahat bir yerdi, bunu gördük.
Dönüş yoluna girmeden önce köyde bir bar olduğunu da öğrendik! Ziyaret edelim dedik. minik bar’da birer bira içip, şaşkınlığımızı gizleyemeden yola devam ettik. Burcu yolda yürürken “keşke, ‘nerelisiniz’ diyene ‘Yeşilceliyiz’ diyebilsek, burası bizim köyümüz olsa” diyordu. Düşünün, o derece sevimli ve rahat bir yerdi Yeşilce. O derece kendinizi ait hissedeceğiniz, o derece oralı olduğunuzu sandığınız…
Kamp alanına varmadan önce kültür merkezinin bahçesinde konserler vardı. Ama biz bu konserlere katılamadık. Alanda biraz dans edip, göbek attıktan sonra kamp alanına ulaşmak için Yeşilce’den ayrıldık. Tapa ve Süha kamp alanındaydı. Ha bir de Bülent abi’nin papağanı Rocky onlarlaydı… Obamıza biz yokken, biraz yağmur yağınca Süha dede çadırları, tenteleri korumaya almış. Yemek, alkol, gece, yıldızlar ve çok şaşırdık ama “uğurböcekleri” bizimleydi… Yarın tesis açıyoruz, tesis!
Festivalin 5. günü için tıklayınız!