11. Ordu Vosvos Festivali, 3. gün

Güneş çadırın içine vurmaya başlayınca fazla duramadım ve uyandım. Altuğ ile birlikte tırmanmaya başladık. Çıktığımız noktadan yaylanın tamamı, kamp alanımız, her şey görünüyordu. Güzel kareler çektik. yavaş yavaş kamp alanındaki ve bizim obadaki hareketlilik görünüyordu. herkes ufak ufak uyanıyordu…
Kahvaltılar hazırlandı, Nutellalar, reçeller ekmeklere sürüldü. “Haydi kamyon kalkıyor, Çambaşı pazarına” sesi gelince apar topar hazırlandık. Ne olduğunu anlamadan hızlıca hazırlandık ve arkası fındık çuvallarıyla dolu kamyona doluştuk. Darbukamızı aldık, şarkılar, eğlenceler eşliğinde kaptan Aydın abi direksiyonda, yaklaşık 30 kişi aheste aheste kamp alanından Çambaşı pazarına doğru uzaklaştık.
İlk mola yerimiz Çobanbağırtan denen yerdi. 10 dakika çimenlere serilme molasının ardından, yolumuza devam ettik. Kısa bir süre sonra zaten Çambaşı’na varmıştık. Birkaç tane köy kahvesinin yanı sıra dondurmacı, manavlar, giysi pazarları, oyuncakçıların olduğu upuzun bir pazardı. Yediğim kayısının tadını, düşürdüğüm dondurmanın ise eşofmanda bıraktığı lekeyi unutamam. Eti lezzetli, meşhur bir lokantayı uğrak seçenler olduğu gibi kahvede çaylayanlar da vardı. Buradan Orduspor formaları ve atkılarını boynuna takan arkadaşlarımızla köy kahvesinde çaylarımızı yudumladık. Sonra da yeniden kamyona doluşup, diğer ırgatlarla kamp alanına döndük.
Kamp alanında yemeğimizi yedikten sonra, akşama doğru susuz obası’na gideceğimizin haberi geldi. Bulutların üstüne çıkacağımızı söyleyenlere pek aldırış etmemiştim. Güneşi batıracakmışız, yanımıza da içeceklerimizi alsak iyi olurmuş… Neyse kimimiz minibüslerle, kimimiz Vosvoslar, kimimiz kamyon tepesinde Çobanbağırtan’ın hemen yanındaki toprak yoldan sapıp tırmanmaya başladık. Hava çok güzeldi, güneşli ve sıcak…
Belli bir yüksekliğe yaklaştığımızda birden sis çöktü, bazı Vosvoslar çıkmakta zorlandılar. Kısa bir çimen molası verdiğimizde hava oldukça puslu, önümüzü dahi göremediğimiz bir yerdeydik. Biraz canım sıkılmış, güneş batışını da göremeyeceğimize kanaat getirmiştim. Aradan 5-6 dakika geçti geçmedi. Bir yandan da ilerliyorduk. Sis kalktı, güneş tabak gibi ortaya çıktı, zerre kadar bile bulut kalmadı! Çünkü biz bulutların üstündeydik!
Rakılar, biralar, şaraplar açıldı. Kumanyalar dağıtıldı. Biz de Çamlıbağ şarabımızla, güzel bir yere kurulduk diyebiliriz. Güneş yavaş yavaş inerken, herkes elinde makinesi, ağızlar kulaklarda neşe içinde batmasını bekliyorlardı ya da hiç batmasın bu güneş diyenler de olabilir elbette. Birlikte hatıra fotoğrafı çektirirken Enis abi’ye “alkolle yıka bizi” sloganımız karşılık buldu ve Enis abi buycbdproducts matara şarabı Burak’ın kafasından aşağı döktü…
Sonra araçlara doluştuk, kamp alanının yolu tuttuk, yarını bekledik. Keyifler gittikçe artıyor, kampa iyice alışıyor, alkolle yıkanan bünyemizi uykuyla mükafatlandırıyorduk…
Festivalin 4. günü için tıklayınız!