Uçmakdere’de heybetli çınarlar arasında

Uçmakdere’de heybetli çınarlar arasında

Bugüne değin yaptığım kamplar içerisinde en keyiflileri arasındaki yerini alan nadide bir güzellikten bahsedeceğim bu hafta. Deniz kıyısında, hem bir köyü, hem de köyden apayrı izole bir kamp alanını, koca çınarlar altında geçen iki keyifli günü, bitmesini istemediğim bir yol hikâyesini anlatacağım. Bir yandan geziyi, bir yandan da kampta yaşanılan anlarının güncesini okuyacaksınız! Kamp dönüşü çok huzurluydum ben, ruhumu yıkadım ve mesudum…

Yine yollara düşüyoruz işte. Cumartesi sabahtan Mahmutbey gişelerde toplandık. Saat 7 gibi yola çıktığımızda altı klasik Volkswagen’dik. Bilen bilir VosvoslaSDC17415rla yola çıkarken yolda kalma riski had safhadadır. Bu sefer daha buluşma alanına iki araç arıza sebebiyle gelememişti. Ama bir tanesi akşamüstü yetişecekti ateş başındaki eğlenceye. Elbette her zamanki gibi sürpriz yapıp katılanlar da olacak, çekirdek kadro on klasik Volkswagen’e ulaşacaktı.

 

Bütün araçlarda telsiz olmasının keyfi ile üzerimizdeki mahmurluÄŸu atarak TekirdaÄŸ’a vardık. Bir marketten alışveriÅŸlerimizi yaptıktan sonra Barbaros, Naipköy yolunu takip ederek Uçmakdere’ye vardığımızda saatler 10.30’du. Bu yol o kadar güzel ki, köy içlerindeki insanların size selam etmesi, her an karşınıza bir tavuÄŸun veya ineÄŸin çıkabilecek olması, daracık yollardan adeta evlere deÄŸerek geçtiÄŸiniz anlar yaÅŸamanız insanı bir anda ÅŸehrin negatifliÄŸinden uzaklaÅŸtırıyor. Köy kahvesinde oturanlara korna çalıp, çeÅŸmesinden iki yudum su içmek mutlu, mesut ediyor.

SDC17447

KAMPA ERKEN BAÅžLAMAK

İstanbul civarında bile bazen bu saatte kampa başlayamazken iki yüz kilometre uzaklıktaki bir yerde kampa başlamamız nefisti. Gün upuzundu ve bize kalmıştı işte. Bir yandan kahvaltıyı hazırlarken, -akşama zorluk olmasın diye- bir yandan da çadırlar, keyif için de hamaklar kuruldu. Teferruatlı bir kahvaltının ardından bir kısmımız yürüyüşe gitti. Bu arada elektrik sistemi sorunsuz çalışmakta, buzdolaplarındaki rakılar da soğumaya başlamaktaydı!

Köye doğru bazı arkadaşlarla kısa bir gezinti yapıp köy çiçekleri satan çocuklarla sohbet ettik. Köy kahvesinde içilen çayların ardından kamp alanına döndüğümüzde ise leziz bir kurufasulye pilav bizi bekliyordu. Bizim kamplarda bilinen tatların yanında bir de farklı lezzetler hep denenir durur.

SDC17418

Kamp alanımız kocaman çınarların arasında, denizin ise hemen kıyısındaydı. Hafiften bir set üzerinde oluşumuz denize daha da hakim olmamızı sağlıyordu. Artık siesta vaktiydi. Kafamı hamağa koyduğumda üzerimde bana güven veren çınarları görmek, bu çınarlar altında uykuya dalmak muhteşem biz huzur kaynağıydı diyebilirim. Karavanımdan çalan Çaykovski ezgileriyle uykuya dalmak ise paha biçilemezdi doğrusu!

Ben uykudayken şişme bot ile balığa çıkanlar olduğu gibi kırık dökük iskeleden çapari sallayanlar da olmuş. Sonuç nafile, kovalar tam takır! Akşamüstü uykudan uyandığımda İstanbul’daki buluşma noktasına ufak bir arıza sebebiyle yetişemeyen arkadaşlarımızın da dahil olduğunu gördüm. Tekirdağ’dan katılan bir Volkswagen karavan (bus) ile kamp alanımız iyice şenlikli bir hal almıştı.

DSCF1490

TEK SES: DALGA SESÄ°

Aramızda dağcı, sörfçü, kaya tırmanışı eğitimi veren bir arkadaşımız da olunca, hemen iki ağaç arasına gergin ip çekildi ve ip üzerinde yürüme dersleri başladı kampta! Kampta bir bu eksikti, bunu da denemiş olduk. Herkes halinden oldukça memnun ve kendi halinde kampın tadını doya doya çıkartıyordu.

Gün akÅŸama ermeye yakın hava da serinledi. KurumuÅŸ olan ve kamp sahipleri tarafından kesilen bir çınarın kovuÄŸunu kamp görevlisi yaktı. Biraz odun desteÄŸi ile kamp ateÅŸimiz de hazırdı iÅŸte. Uzun bir masa ile gece baÅŸladı. Rakılar dolaplardan, gitar da Batu’nun busundan çıktı… Dingin bir gece, sakin ÅŸarkılar, hafifçe yanan bir ateÅŸ, bir yanda sohbet eden insanlar… Ä°nanılmazdı. Gecenin bi’ vakti yattığımızda, bir türlü yorulmayan dalgaların sesinden baÅŸka ortalıkta ses yoktu.

DSCN8595

Uyandığımızda sebzeli sabah çorbası hazırdı! Ayılmamızın müsebbibidir kendileri… El birliğince masalar derlendi, kahvaltılar hazırlandı, çaylar demlendi, yumurtalar bir bir kırıldı, sucuklar doğrandı ve mükellef bir sofra, esintili bir bahar günü, yeşille toprağın karıştığı bir zemin üzerinde kuruldu.

Sonrasında yine doğaya verdik kendimizi ve köye kadar yürüdük. Çınaraltı kahvesinde soluklanıp, yorgunluk attıktan sonra dere içine indik. Kamp alanına kadar bazen dere yatağından, bazen de kıyısından yürüyerek yaklaşık üç saat süren yürüyüşümüzü tamamladık. Köyde tanıştığımız Ahmet amcadan ev şarabı almayı da ihmal etmedik elbette.

Sonra da bu heybetli çınarları, her ne kadar Marmara da olsa mevsimden ötürü dalgalı denizi, yeşili bol kamp alanını arkamızda bırakarak iki güne sığdırdığımız anılarla terk ettik Uçmakdere’yi.

Dağ kekiklerine, ada çaylarına, Çaykovski’ye, umarız daha da coşkuyla akacak dereye, bizi görünce el sallayan ihtiyar delikanlılara, tebessümünü eksik etmeyen ninelere, bize bu fırsatı sunan kâinata teşekkürler etmeden bu günceyi bitiremezdim. İstanbul’a hiç de uzak olmayan ve doya doya vakit geçirebileceğiniz bir yer Uçmakdere. Adı gibi yollarıyla, pek de şirin haliyle bir güzellik abidesi!

DSCN8457

KOMŞULARI DA ÖZEL

Uçmakdere’ye Tekirdağ, Kumbağ, Naipköy ve Yeniköy güzergâhını takip ederek ulaşmak mümkün. Uçmakdere’nin komşuları adeta birer şarap cenneti! 30 kilometrelik hat boyunca Gaziköy, Hoşköy, Mürefte ve Şarköy, Uçmakdere’yle aynı kıyı şeridini paylaşıyorlar. Bu bölgedeki üzüm bağlarını ve şarap evlerini gezmek, şarap tadımı yapmak Uçmakdere’ye gelenler için bir olmazsa olmaz.

KAMP BÄ°LÄ°NCÄ°

Türkiye bir deniz ve kıyı şeridi zengini olmasına rağmen maalesef kamp kültürü oluşmamış bir ülke. Günübirlik pikniklere heba edilen kamp alanları sebebiyle karavanı veya çadırıyla birkaç gün konaklamak isteyenler maalesef Temmuz ve Ağustos aylarında genellikle kamp alanlarına gitmekten çekiniyorlar. Kamp demek aslında aradan kamp alanlarını da çıkartıp doğa ile birebir yalnız kalmak demek. Fakat DSCF1528Türkiye gibi bir ülkede güvenlik sorunları buna da engel oluyor. Ne zamanki kamp bilinci bu ülkede oturur, o zaman daha güzel kamp alanları, daha özgür gezi planları da yapılabilir…