“Şile” deyince aklıma gelen her şey!
Doğayı ve yürüyüşü sevenler için Şile köyleri biçilmiş kaftan. Sadece deniz turizmi ile anılan Şile’nin köylerine ve yeşiline doğru ufak bir adım atıyoruz…
Şile’yi birçoğumuz azgın dalgalarıyla, kıyıdaki şirin feneriyle, bitmeyen yol çalışmasıyla ve İstanbullular’ın hafta sonu tatili için yıllar öncesinden edindikleri yazlık evleriyle tanıyor. Ama Şile’nin denizden uzak kalan bölümdeki köyleri, şelaleleri ve doğası da en az Şile’nin merkezi kadar güzel ve özel. Yeşili ve yürüyüşü sevenler için müthiş rotalar mevcut!
Şile İstanbul’a yaklaşık 65 km uzaklıkta bulunan bir tatil beldesi. Hemen yanı başındaki Kabakoz, Avşa gibi yazın dolup taşıyor Şile. Kumbaba’dan başlayan upuzun sahil yazın İstanbul’dan gelenlerin akınına uğrayan başlıca yerlerden. Çadır kurup haftalarca burada kamp yapan aileler de var, hafta sonu kaçıp gelenler de. Karadeniz’in dalgalı denizi yüzmeye gelenler için her zaman bir tehdit. Zira buradaki alt akıntı her sene maalesef birkaç kişiyi içine çekiyor. Ne kadar iyi yüzme bildiğinizi iddia etseniz de Şile’de denize girerken iki kere düşünmeli ve dikkati elden bırakmamalısınız.
KAMP ANATOLİA VOSVOSÇULARIN ALANI
Benim Şile maceram öyle çok çok eskilere de dayanmıyor. Ama esas 2006 yılından beri sıklıkla gidip geliyorum. Günübirlik veya uzun kalışlar yerine, hafta sonu kampları benim için oldukça cazip Şile’de. Anadolu Yakası’nda oturan benim gibi birisi için bir saat uzaklıkta böyle bir yerin olduğunu bilmek mutluluk verici. Birkaç yıl öncesine kadar Kumbaba’da yer alan Kar-Yat Camping’de keyifli kamplar yapıyorduk. Burası kapanıp da yerine kocaman otel dikildikten sonra adresimiz değişti. Şimdi Nehir Motel Camping içerisinde yer alan Kamp Anatolia’da hafta sonu keyfi yapmak hafta içi edindiğim tüm negatiflikten kurtulmamı sağlıyor.
Kamp Anatolia yeşiller içerisinde, her yanı ağaçlarla kaplı, Nehir Motel’in geniş arazisi içerisinde yer alan, yaklaşık 2 dönümlük özerk bir bölüm. Anatolia Vosvos Derneği üyesi Vosvos sahipleri bu özerk alanda diledikleri şekilde ve günde kamp yapabiliyorlar. Fiyatlar makul. Kamp alanının diğer kısımları yaz mevsiminde kalabalık olsa da bu özerk bölüm sadece Vosvosçulara ayrıldığından dolayı sakin oluyor. Eh, ben de Vosvosçuyum ve bu ayrıcalığa sahip sayılı kişiden biriyim. Kamp alanı Kumbaba Plajı’na 400 metre uzaklıkta bulunduğundan serinleyip gelmeniz de olası.
Şile içine devam edenler yazlık bir turizm beldesiyle karşılaşacaklar. Gazete bayisinden, lokantalarına, çadırcılarından, deniz malzemeleri satan dükkânlara kadar Ege ve Güney kıyılarındaki ufak kasabaları andıran Şile, yıllardır İstanbullu’nun negatif elektriğini alıyor. Fotoğraflık karelerin müsebbibi kıyılara, kayalıklara ve fenere sahip Şile’nin balık ürünleri de zamanını yakalarsanız oldukça iddialı. Gece eğlenceleri yaz aylarında her zevke hitap eder çeşitlilikte. Kısacası Şile’nin merkezi, bir tatil beldesinde aradığınız neredeyse her şeyi size sunacak zenginlikte.
TEKE, SARIKAVAK VE HACILLI!
Ben Şile’nin o az bilinen ve geçtiğimiz senelerde keşfettiğim köylerinde ve doğasının içerisinde dolaşmayı daha çok seviyorum. Şile’ye yirmi dakika uzaklıkta yer alan Yeniköy son mübadele köylerinden. Her yıl belli günler mübadelede buralardan kopartılan insanlar geri dönüp evleri önünde buluşuyorlarmış. Oldukça hüzünlü geçtiği söylenen bu buluşmalara denk gelemedim hiç. Yeniköy girişindeki ‘Muhtarın Yeri’ ise karnı acıkanlar için bir nefis mekân! Ufacık, içerde sobası yanan ve ev gibi bir yer. Dışarısında çardakları olan, yeşiller içinde, belli ki amatör ruhla döşenmiş bir aile işletmesi. Sanki Neriman abla sizi evinde karşılıyor da ikramlarda bulunuyormuş gibi. Fırında mantısı gerçekten çok özel! Elde açma ve taze. Ayrıca gözlemeleri de çeşit çeşit. Bunlardan tadımlık masanıza istemekten çekinmeyin.
Şile’ye yine çok yakında bulunan, Ağva yolundan ulaşabileceğiniz Teke Köyü de merkezin kalabalığından arınmış, yaşanacak bir yer. Tek katlı köy evlerinin bir kısmı restore edilmiş olsa da bir kısmı hâlâ yıkık dökük. Köy çocukları, bakkal, tavuklar, ağaçlar ve evlerin bahçeleri Nisan ayı ile birlikte hareketleniyor. Doğa uyanıyor, çocuklar uyanıyor… Bir gidişimizde yine ufacık bir alanda uzun bir masa kurup köy kahvaltısı yapmanın tadına vardık burada. Ahşap masalarda, yeşiller üzerinde!
Teke Köyü’nün komşusu ise Sarıkavak… Burada yer alan Demircili Şelalesi’ne ulaşmak için yolu bilmek şart. Zira tarlaların içerisinden ulaştığımız şelaleye ulaşmak için bir yere tırmanacakmışız hissi uyansa da, tam tersi patikalardan aşağıya inmeniz gerekiyor. Karşınıza çıkan ufak bir şelalenin devamını ve beraberindeki suyolunu yalınayak takip ederek bir müddet yürümek size iyi gelecektir. Tekrar aynı yolu kullanarak geri çıktığınızda şu anda kullanılmayan bir değirmenle karşılaşacaksınız… Fotoğraf makinelerinize sarılın!
DOĞA CAZİBESİNİ KORUYOR
Benim için en şaşırtıcı yerlerden biri ise Hacıllı. Burası görünmez bir vaha sanki. Geçtiğimiz yıl yaklaşık 3,5 saat süren ve zorluk derecesi had safhada olan bir yürüyüş, tırmanış gerçekleştirmiştim arkadaşlarımla beraber. Önce bir yeşillik, akabinde sığ derelerin içinden geçişler, sonrasında kayalık bir alanın yanındaki patikadan tırmanış, karşımıza çıkan coşkun bir şelale ve devamında da yine keçi yolu kadar bir yoldan yeniden gökyüzünü görebilmek! Bu parkuru yirmiyi aşkın arkadaşımızla, çoluk çocuk gerçekleştirirken hem ufak çaplı tehlikelerle karşılaştık, hem de doğanın verdiği her şeye “evet” dedik.
Bu bölümde yaşananlar, insanların ‘el ele birbirine yardım etmesi’, enerjisini aktarması, paylaşması, birlikte yol alması parayla ölçülemeyecek bir deneyimdi. Bu parkurun ne denli zor olduğunu görmeme rağmen, her fırsatta yinelemek istiyorum. O şelalenin suyolunda içtiğim şarabın keyfini, el birliğince insanlarla birlikte o tırmanışı yapmayı ve de gökyüzüne ulaşıp hedefi tamamlamamızı asla unutmayacağım. Kolay olan çabuk unutuluyor, zorluk çekilense daha değerli ve kalıcı oluyor. Çocuklar için tehlikeli bir parkur olarak görülse de gerekli tedbirler alınarak, onların özgüveni açısından unutulmaz bir yürüyüş olduğu da şüphesiz.
Birisi gözlerimi kapatıp o dolaştığım yerlere beni götürüp gözlerimi yeniden açsa ve “burası Bolu’nun veya Sakarya’nın bilmem ne yaylası, şelalesi” dese buna inanırdım. O derece yeşil, o derece coşkun, o derece bakir!
Doğa her şeye rağmen cazibesini yitirmeyen bir iksire sahip. Ne zaman ne sunacağı belli olmuyor. Ne güzel ki içerisinde ufak da olsa yer bulabiliyoruz bu tip yerleri keşfederek. Şile de böyle; isteyene kucak dolusu doğa sunarken, isteyene denizinden veriyor bir bukle. Dileyen ayaklarını uzatıp Karadeniz’i izliyor, isteyen de aylarca çadır kampı ile tatil yapıyor!
İNCİ FİDAN, KÜÇÜK BİR ORMAN
Kamp Anatolia’nın hemen yanında İnci Fidan genişçe bir alana kurulmuş. İnci Fidan’ı Nezahat abla ve Necdet abi işletiyorlar. 1995’den beri hizmet veren, fidan, çiçek, ağaç, fide ve peyzaj konularında Şile ve bazen İstanbul’daki bazı yerlere çözümler sunan bir işletme burası. İçerisindeki kamelyada çay içip, çiçekleriyle çocuğu gibi ilgilenen Nezahat abla ile laflamak için Şile’den eve dönerken buraya uğramanız şart. Zira balkonunuzda yetiştireceğiniz ıtırlar, defneler ve sakız sardunyaları göz alıcı güzellikteler. Ufak çam ağaçları, zeytinler ve güller de bahçesi olan doğaseverler için bire bir.