Safranbolu’yu doya doya yaşamak

Safranbolu’yu doya doya yaşamak

Adını yörede yetişen ve nadir bir bitki olan ‘safran’dan alan, klasik Osmanlı kent mimarisinin nadide örnekleriyle bezenmiş, Dünya Miras Listesi’nde yer alan, en az 6 bin yıllık geçmişe sahip Safranbolu’da bir hafta sonu geçirmek; paha biçilemez!

İstanbul’a yaklaşık 6 saat, Ankara’ya ise 3,5 saat uzaklıkta yer alan Safranbolu Karadeniz’e ucundan dokunan, yeşilini, doğasını ve güzelliklerini almış bir Karabük ilçesi. Merkezde yoğunlaşan klasik Osmanlı evleri gözlerinizin pasını silecek türden. Restorasyon çalışmaları özellikle son on yılda oldukça arttı ve evler bir bir elden geçiriliyor. Merkezden biraz daha uzakta bulunan Bağlar mevkiinde kalan konaklar ise daha ferah, bahçeli ve doğaya yakın. Siz de bir gün Safranbolu’ya giderseniz konaklamak için ister merkezde, ister Bağlar’da olsun mutlaka tarihi bir konağı seçin.

safranbolu

Civarda bulunan Yörük Köyü, İncekaya Kanyonu, Su Kemeri, Bulak (Mencilis) Mağarası ve Uluyayla, Safranbolu içerisinde geçireceğiniz vakitten arta kalan kısımlarda keşfedeceğiniz diğer güzellikler. Her mevsimi ayrı bir tat ile sizi sizden alan Safranbolu’nun tarihi evlerinin kar yağdığında beyaza bürünmüş hali de bi’ hayli enfes! Merkezde bulunan Cinci Han, Cinci Hamam, merkezi tepeden gören Hıdırlık Tepesi, Yemeniciler Arastası, Güneş Saati, şimdi müze olarak kullanılan eski Hükümet Konağı, Saat Kulesi görülesi yerler. Merkezdeki bu yerlerin tamamına yürüyerek ulaşmak mümkün. Zaten Safranbolu’nun keyfini Arnavut kaldırımlarıyla bezenmiş yollarını arşınlayarak çıkartabilirsiniz.

HIDIRLIK’TAN SAFRANBOLU’YA BAKMAK

Safranbolu’ya ayağınızı attığınızda ilk yapmanız gereken şeylerden bir tanesi Hıdırlık Tepesi’ne gidip kenti buradan izlemek. MÖ 3000 yıllarına dayanan kentin tarihi dokusuna ait ipuçları bulacaksınız. Biz de gezimize bu şekilde başlıyoruz. Homeros’un İlyada’sında da geçen Paflagonya bölgesinde yer alan Safranbolu tarih boyunca hep önemli bir nokta olmuş. Osmanlı Dönemi’nde İpek Yolu üzerinde olması sebebiyle Cinci Han ve Cinci Hamamı o dönemler çok yoğun kullanılmaktaymış. Zaten Hıdırlık’tan kentin genel görünüşünü ve bu yapıları görebilmek mümkün. Bence kentin genel görüntüsünü fotoğraflamak için en uygun nokta burası. Hemen karşınızda yer alan Saat Kulesi, şimdi müze olarak kullanılan Eski Hükümet Konağı akşamüstü ziyaret edeceğimiz yerler. Şimdi ise elimizde buraların meşhur Bağlar Gazozu ile Safranbolu’nun dar sokaklarında turlamak için Hıdırlık’tan aşağıya iniyoruz.

saat kulesi

Kısa bir ziyaret için Kaymakamlar Evi’ne uğruyoruz. Müze haline getirilen konak iki katlı, o zamanki mimari öğelerin yanı sıra, dekor ve maketlerle de desteklenmiş. Oda oda düzenlenen konak sizi yıllar öncesine götürüyor. Rehberler herkesle ilgileniyor, anlatıyorlar. Giriş ücretli ama çok büyük bir meblağ değil.

Kaymakamlar Evi’nden Yemeniciler Arastası ve diğer çarşıları gezmek için ayrılıyoruz. Köprülü Camii’nin avlusundan geçen kestirme yoldan Arasta’ya doğru tam uzanırken karşımıza 19. yüzyıldan kalma bir güneş saati çıkıyor. Güneş ışığının metal bir plakaya vurması ile meydana gelen gölgenin mermerde çizilen saat dilimine yansımasıyla saatin kaç olduğunu öğreniyormuş insanlar eskiden. Bu mermerin ve güneş saatinin tamamen açıkta durması, bir şekilde zarar görebileceği endişesi yaratsa da; halk da, gelen turistler de o saatin değerinin farkındalar.

arasta-boncuk kahve

YEMENİCİLER ARASTASI’NDA BİR KAHVE

Yorgunluğumuzu atmak için Yemeniciler Arastası’nın içerisinde bulunan Boncuk Kahve’ye yerleşiyoruz. Daha önce de bu mekâna defalarca geldim. Sabah kahvaltıları muazzam! Akşam ise bazen bendir, ud, kanun ve arada sırada ney ile Türk Sanat Müziği, türkü, tasavvuf ve ruha iyi gelecek ezgiler çalarak mekâna gelenleri mutlu edip konaklarına gönderiyorlar. Boncuk Kahve’nin güler yüzlü işletmecisi Leyla abla Ordulu. Kendisi ile uzun uzun sohbet etme fırsatı da bulduk. Ordu yaylalarından, Vosvoslardan, yollardan, Safranbolu’dan… Burada kahve güzel, gözleme enfes, ev yapımı yiyecekler taze, kahvaltı daha önce de dediğim gibi muazzam. Boncuk Kahve akşamları ruhu dinlendirir, gündüzleri yorgunluğunuzu alır. Böyle bir yer işte…

yoruk koyu02

Boncuk Kahve’de yorgunluğumuzu attıktan sonra Manifaturacılar Sokağı’na doğru yol alıp hediyelik eşyalarımızı alma niyetindeyiz. Bu sokak ve devamı eski bir antikacı, bakır satan ve işleyen yöre halkı, ayakkabıcılar, yemeniciler, tahta oyan ustaların yanı sıra Safranbolu’nun en bilinen lezzetlerinden olan safranlı lokum satan dükkânlarla bezenmiş. Eskidense bu sokağın sonunda eyerci Mustafa amcanın dükkânı vardı. Kamburlaşmış sırtıyla aheste ve keyifle işi yapar, mesleği devam ettiren kimse olmadığı için sitem eder dururdu. Mustafa amca birkaç yıl önce öldü, mesleği bildiğim kadarıyla oralarda devam ettiren yok ve dükkân ne yazık ki atıl bir şekilde duruyor…

saat kulesi - ismail amca

Bu sokakta ilerlerken ikram edilen lokumlardan bolca yedik, minyatür Safranbolu evlerinden yapılmış gece lambalarımızı da alıp alış verişimizi tamamladık. Mevsim kış olunca hava erken kararıyor. Hava kararmadan biz de Safranbolu Müzesi’ni ve saat kulesini görmek için biraz tırmanışa geçtik. Eskiden Hükümet Konağı olarak kullanılan bina, yenileme sonrasında birkaç yıldır müze olarak hizmet veriyor. Safranbolu’ya ait esnafların portreleri, ufak dükkân örnekleri, evraklar bu müzenin öne çıkan nesneleri. Müzenin hemen arkasında bulunan saat kulesi 1796 yılında inşa edilmiş. İçerisine girmek, merdivenlerden çıkıp saati bir de içeriden görmek istedik. Bizi Kunduracı İsmail Amca karşıladı! Evet, yanlış okumadınız ‘kunduracı’… Saat ile ilgilenecek kimse olmayınca emekli İsmail amca kendi isteğiyle ve gönüllü olarak saatin bakımını yapma, kurma işlerini üstlenmiş. Şimdi vaktinin çoğunu oraya ayırıyor. Yıllar önce eyerci Mustafa amcanın sitemlerinin benzerini İsmail amcadan da duyuyoruz: “Ben ölünce bu işle kim ilgilenecek?”

bukme

300 YILLIK KONAKTA HUZURLU UYKU

Saat kulesinde İsmail amcanın desteğiyle çanı çalıp, saati kurduktan sonra vedalaşıp konağımıza doğru yol alıyoruz. Bağlar mevkiindeki değirmenin hemen arkasında bulunan bahçeli, ferah ve 300 yıllık bir konak olan Raşitler Bağevi’ne yerleştik. İşletmecileri Erhan abi ve Ümran ablayı neredeyse on yıldır tanıyorum. Emekli öğretmen Ümran abla ve emekli Albay Erhan abinin işlettiği konak Safranbolu’daki birçok konaktan farklı öğelere sahip. Safranbolu’ya sonradan gelmelerine ve bu iş asıl meslekleri olmamasına rağmen hem Safranbolu, hem de turizm adına o kadar çok şey yapmışlar ki, bu da kendilerine olumlu olarak dönmüş. Bizlerle ilk gittiğimiz yıldan beri müşteri gibi değil, arkadaş gibi ilgilendiler. Söyleştik, dertleştik, paylaştık. Bir de konağı çok güzel korumuşlar. Baş Odası bir harika!

rasitler bagevi

Gece huzurlu ve bol oksijenli bir uyku çekip, sabah Ümran ablanın enfes ‘bükme’leriyle güne uyandık. Ispanaklı pideyi andıran bükmeler burada her daim bulabileceğiniz bir lezzet değil. Sipariş usulü yöre kadınları yapıyor. Kahvaltı sonrası önce su kemerini, sonra da kanyonu ziyaret ettik. Daha sonra ise Bulak (Mencilis) Mağarası’na doğru yol aldık. Bulak Mağarası’nın atmosferini de yaşadıktan sonra saatlerin öğlene vardığını fark ettik. Malum gün Pazar’dı, dönüş günüydü ve nerden baksanız 6-7 saat yolumuz vardı İstanbul’a. O sebeple Yörük Köyü’ne doğru yol alıp bir iki saat de burada geçirip İstanbul’a doğru yola koyulduk.

Safranbolu, mimarisi ve sizi içine çeken yapısı ile bir defa gezmek ile yetinemeyeceğiniz güzellikte bir yer. En az yerli olduğu kadar -özellikle Japonlar olmak üzere- yabancı turiste de ev sahipliği yapıyor. Hem de bu insanlar mevsim ayırmaksızın Safranbolu yollarına düşüyorlar. Hanıyla hamamıyla, lokumuyla bükmesiyle, çarşısıyla müzesiyle, konaklarıyla mağarasıyla, yazıyla kışıyla Safranbolu sizi bekliyor…

bulak magarasi

BULAK (MENCİLİS) MAĞARASI            

Safranbolu merkezinden araçla ulaşılabilen mağaranın uzunluğu 6 km olsa da ziyarete açılan kısmı sadece 400 metre. Dünya literatürüne de geçen mağaraya özellikle yabancı araştırmacılar ilgi gösteriyor. Şimdiki halini 3 milyon yıl önce aldığı tahmin ediliyor. İsmini Fransız dağcı Mencilis’ten ve içerisinde bulunduğu köyden alıyor. Bir rivayet mağarayı ilk bulanın bu Fransız dağcı olduğunu söylese de, bir rivayet de yörede yaşayan bir çobanın bu mağarayı keşfettiği yönündedir. Mağaraya giriş ücretli. Yaklaşık bir saatte gezilebiliyor. Mağara içindeki sıcaklık 9-14 derece dolaylarında ve nem oranı oldukça yüksek.

yoruk koyu

 

YÖRÜK KÖYÜ

Safranbolu’ya 12 km uzaklıkta bulunan Yörük Köyü, klasik Osmanlı mimarisi evlerle bezenmiş bir köy. Köyün girişinde kurulan tezgâhlarda yöredeki insanların ürettiği el yapımı hediyeliklerin yanı sıra bal, pekmez, çay yapılabilecek otlar satılıyor. Sipahioğlu Konağı’nı gezip hem rehber teyzenin anlattıklarıyla yöre kültürüne sahip olabilir, hem de eski konaklarda bulunan birçok özelliği öğrenebilirsiniz. Biraz yürüyerek köyün biraz yukarısında kalan ve çamaşırhane olarak kullanılan yeri de görmenizi tavsiye ederim. Yörük Köyü, mimarisi ve yapısıyla Safranbolu’ya benzese de kendine has güzellikleri ile daha çok ziyaretçiyi hak ediyor.