Kıyıda kalmış şirin bir belde; Kıyıköy!
Cumartesi akşamı aklımıza düşüp de Pazar sabahı yola çıktığımız çok olmuştur. “Yarın nereye gitsek” sorusuyla başlayan muhabbet pek de uzamadan hemen karar verilir. Geçenlerde de öyle oldu. Çok da düşünmedik açıkçası. İsteğimiz en fazla iki saatte ulaşabileceğimiz, mutlaka denize kıyısı olan, fotoğraflık kareler ile makinemizi doldurmamıza olanak sağlayacak ve lezzetli balık mahsullerine sahip şirin bir beldeydi. Cevap kolaydı; Kıyıköy!
Kıyıköy herhalde Karadeniz’e kıyısı olduğu için bu isimle anılıyordur. Ama gerçekten de kıyıda köşede kalmış bir yerleşim yeri. Laf aramızda iyi ki de böyle! Burasının da rantın eline geçip bozulmasına gönlüm elvermez. Zira 90’ların ortasından beri Kıyıköy’deki yapılaşmaya çok zor izin veriliyor. Hal böyle olunca da Karadeniz’in şirin balıkçı beldesi Kıyıköy korunmuş yıllardır. İnsan İstanbul’da yaşayıp son yirmi yıldaki inanılmaz kentsel hareketliliğe şahit olunca bu tip yerlerin de bir süre sonra bozulacağına dair düşünceler kafasından gitmiyor. Durun, içinizi hemen de üzüntü kaplamasın, zira Kıyıköy ‘şimdilik’ koruma altında.
Mart ayının cemre düşmesine rağmen bulutlardan tam da kurtulamamış bir Pazar sabahı düştük yola. Kısa bir çay molası ile iki saat sonra köylerin ve alabildiğince yeşillerin arasından vardık bu tarih ve doğanın parmağını değdirdiği yere, Kıyıköy’e…
Hafiften bir yağmur çiselemeye başladı tepeden limanı gördüğümüzde. Hiç bozuntuya vermedik, doğa ne verirse onu almaya hazırdık çünkü. O güzelim köy evlerini, dar sokakları, çiçek dolu bahçeleri saatlerce gezdik durduk. Bahçe içinde çapa yapan teyzeye laf atıp uzunca bir sohbete daldık. Pantolonumuzun paçalarını ve ayakkabılarımızı çamur etme pahasına top oynayan çocukların maçına karışıp biz de bir iki hareket gösterdik. Sokak köpekleriyle şakalaştık, kucağımıza alıp sevdik. Kısacası burada çocuklar gibi şendik!
Sokaklarda saatlerce dolaştık
Böyle yerlerde sokaklar gez gez bitmez. Her seferinde, her anında yeni bir güzellik sunar sana. Göremediğin, fark edemediğin birçok detay bir sonraki geçişinde gözlerinin önündedir. Yağmurda başka güzeli, karda, güneşte, baharda bir başka güzel olur sokaklar. Her mevsim, her saat farklı bir detay seninledir sokaklarda. Örneğin Kıyıköy’e sabah geldiğimizde fark ettiğimiz bir evin, akşam dönüş yolunda iplere asılı çamaşırlarla rengârenk hale büründüğünü gördük. İşte sokaklar, köyler, yöre halkı her an canlı bu tip yerlerde. Kentler, kent kültürüne o denli alışmışızdır ki bu insanların normal yaşamı bizler için şaşkınlıkla birlikte, fotoğraflık karelerden öteye geçmez…
Biraz Ege, biraz Trakya, biraz da Karadeniz’den esintiler taşıyan ve güzellikleri bizlere sunan Kıyıköy’ün sokaklarını gezerek bitirememiştik ama bitmiş farz edip limana inmeye karar verdik. Balık halinde teknelerin hareketliliği, Kıyıköy’e akan derelerin sakinliği, bulutların yağıp yağmamak arasındaki miskinliği, etraftaki bol oksijenli hava ve sessizlik Kıyıköy’deydi o gün.
Balık halindeki balıkları inceleyip, limanı bir baştan bir başa yürüdük. Mendireğin ucunda biraz oturup tepemizdeki feneri gözümüze kestirdik. Bir yandan da balıkçı teknelerini gözlüyorduk. Denize açılacak olan varsa peşine takılmak nefis olabilirdi. Ama herkes dönüşe geçmişti, giden kimseler yoktu denize. Fenere tırmandık ki karşımızda manzarasının ne denli güzel olduğunun farkında olmayan bir inek otluyor. Tebessüm edip biz de yanına oturup Karadeniz’i içimize çektik!
Lezzetli balık çıkmaması imkânsız
Kıyıköy’ün baharı da güzel, yazı da. Limanında yürüyüş yapmalı, sokaklarında gezmeli, lezzetli balıklarından yemelisiniz. Yazın geliyorsanız da mutlaka dere içinde kullanılan dört kişilik deniz bisikletlerine binebilir, Kıyıköy’ün eşsiz kumsalında Karadeniz’e girebilirsiniz. Derenin her yanı yemyeşil oluyormuş baharla birlikte, dibinde nilüferler açıyor, etrafındaki hareketlilikle bisiklet turu çok keyifli hale geliyormuş.
Sokaklarda gezdik, mendireğe kadar yürüdük, fenere tırmandık… E, haliyle midemiz zil çalıyordu. Kıyıköy’e gelip de balık yemeden elbette dönülmez. Biz de manzarasını çok beğendiğimiz Köşk Restaurant’a oturduk. Hava biraz serin olduğundan şömineyi de yakmışlar. Camlardan balık hali ve Karadeniz görünüyor. Ahşap dekora sahip mekânda masalar donatıldıkça biz de kendimize geliyoruz. Balığımız, kalamarlar, salatamız leziz. Zaten balığın bayat olma şansı neredeyse yok, ayrıca kötü pişmiş ve özensiz bir menü gelmeyeceğine neredeyse eminiz. Burası böyle bir hava yaratıyor insanda. Beyaz şaraplarımız eşliğinde bir güzel karnımızı doyururken Karadeniz’in azgın dalgaları da kayalıkları dövmeye başlıyor. Balık halinden denize neden teknelerin açılmadığını, gelenlerin de neden erken döndüğünü şimdi daha iyi anlıyoruz… Söylemeden edemeyeceğim ki leziz yemeğimiz sonrasında gelen eritilmiş tahin de muazzamdı doğrusu!
Hava kararmadan yola çıkmak gibi bir niyetimiz var. Ama biraz daha sokaklarda aylaklık etsek hiç fena olmayacak. Zira burasının öyle bir havası var ki adeta oksijen deposu. İnsanın yürüdükçe yürüyesi, gezdikçe gezesi geliyor. Güneş yavaşça ortadan kaybolmaya yüz tutarken biz de Kıyıköy’e elveda deyip kentimizin yolunu tutuyoruz.
Kıyıköy, İstanbul’un hengâmesinden günübirlik de olsa sıyrılabileceğiniz şirin bir balıkçı beldesi. Sokaklarıyla, sıcacık insanları ve mekânlarıyla adeta bir nefes alma merkezi sanki. Sizi fazla yormayan, koşarak gidip, zorla yanından ayrılacağınız ve hemen yanı başınızda bekleyen bir sevgili gibi Kıyıköy!
Kıyıköy’ün ‘mutlaka’ları
Her yerin ‘mutlaka’sı vardır ya Kıyıköy’ün de ver elbette. Buraya gelirseniz limanda ve balık halinde yürümeli, fenerin bulunduğu tepeye çıkıp bol bol oksijen depolamalı, Kıyıköy sokaklarında bahçeli köy evlerinin arasında dolaşmalı, Karadeniz’i izlerken balık yemelisiniz. Yazın geldiyseniz de deniz bisikleti ile derede nilüfer çiçeklerinin arasında keyif yapmalı, Karadeniz’de denize girip serinlemelisiniz.
İstanbul’dan Kıyıköy’e nasıl gidilir?
İstanbul Boğaziçi Köprüsü’nden yaklaşık 160 kilometre uzaklıkta bulunan Kıyıköy’e kendi otomobiliniz varsa ulaşım çok rahat. Otoyoldaki Mahmutbey gişelerinden devam edip Çerkezköy sapağından çıkmanız, sonrasında da Saray ilçesinin içerisinden Kıyıköy tabelalarını takip etmeniz sizi bu şirin beldeye ulaştıracak. Yolun son 30 kilometresi muazzam bir doğa ile Kıyıköy’e hazırlayacak sizi. Bu arada Kıyıköy, Kırklareli’nin Vize ilçesine bağlı. Eğer kendi otomobiliniz yoksa otobüslerle ulaşım biraz sıkıntılı. Zira direkt Kıyıköy otobüsü bulmak biraz güç ve yolculuk 3 saat sürüyor. Dilerseniz Saray ilçesine gelip, buradan Kıyıköy’e kalkan minibüslerle yolculuğu sonlandırabilirsiniz.