Eski İstanbul’da bayram alışverişi
Eskiye öykünmeyi çok seviniyorum. Nostaljik kartpostalları, elle yazılan mektupları, plakları, sokak oyunlarını ve bilumum hatırlatıcı ögeyi… Malum bayramları da sadece tatil olduğu için ve de ritüelleri için seviyorum. Yine bir bayram yaklaşınca, benim için en önemli gelenek olan ‘Eski İstanbul’dan alışveriş için arkadaşım Caner’le düştük yola…
Kadıköy’den Eminönü vapuruna bindik. Sıcacık vapur çayları yanında sandviçlerimizi yedik. Martılar peşimizde, güneş tepemizde, tarihi yarımada karşımızda, Galata Kulesi sağımızda salına salına vardık Sirkeci’ye.
Amacımız yukardan başlayıp aşağılara doğru inmek üzerineydi. Mahmutpaşa’nın yan sokağından Mercan’a vurduk. Patiskacıların, bayram kıyafeti satanların hemen yanından yaklaşık 20 dakika yürüyerek Mercan’a vardık. Şapkacılar, kemerciler, tespihciler, çantacılar derken kendimizi Mercan’ın efsane hanına, Şark Han’a attık. Her kattaki dükkânları inceledik. Vosvoslu objeler, otantik şallar, hediyelik eşyalar en fazla ilgimizi çekenlerdi.
Şark Han çıkışından sonra Kürkçü Han’a yönümüzü çevirdik. Bayramlık mendillerimizi buradan aldık. Kürkçü Han, Mahmutpaşa – Tahtakale dolaylarındaki en önemli hanlardan bir tanesi. Hem tarihi ile hem de içerisinde barındırdıkları ile… Ağırlıklı olarak havlu, dantel, perde, yün, örgü malzemesi ve tekstil/triko ürünlerinin bulunduğu hanın iç kısmı açık. Banklara oturup gazozunuz içmek için birebir. Biz henüz o moda erişmediğimiz için mendillerimizi alıp Tahtakale’ye doğru yol aldık.
Hobi malzemeleri satan birkaç yerden geçtikten sonra çikolatalarımızı Elit’ten aldık. Elit, Tahtakale’nin en eski çikolatacılarından bir tanesi. Fiyat bandı oldukça makul, ürünler de oldukça kaliteli. Elit’in ürün yelpazesi oldukça da geniş. Siyah – beyaz çikolatalar, madlen-bitter tarzları, top çikolatalar, şekerler bulmak mümkün. Ayrıca her bütçeye uygun ürün ve paket seçeneği ile tercih edilebilir.
Elit’in hemen çıkışında Kurukahveci Mehmet Efendi’den kahve almak için kuyruğa girdik. Kuyruk dediğime bakmayın hafta içi olduğundan ötürü öyle yoğun bir kalabalık yoktu. Mis gibi kokan, taze çekilmiş Türk kahvelerimizi aldık. Zaten burada bayat kahve bulmak isteseniz de bunun imkânı yok. Zira çalışanlar arı gibi üretim yapıyorlar. Devamlı bir sirkülasyon var.
Kahve kokularını ardımızda bırakıp Mısır Çarşısı’na girdik. Buradaki durağımız ise elbette Malatya Pazarı idi! Bir yandan ne alacağımıza karar verirken bir yandan da önümüzdeki çuvaldan kuruyemişleri yiyorduk. Alacağımız lokumların çeşidine karar vermiştik. Sağ olsun işletmede çalışan abimiz itina ile lokumları tek tek kutuya dizdi. Buradaki lokumlar bir harika zaten!
Acıkmıştık ve yıllar önce keşfettiğim bir sokak arası ciğercisine Caner’i götürmeyi teklif ettim. Hayır demedi elbette. Birer yarım ekmek ciğer yedik. Ağızda helva gibi dağılan cinsten! Bu ciğerciye en az 12-13 yıldır gidiyorum. Belki daha da fazladır. Hiçbir zaman vasat bir ciğer yemedim. Zaten sadece ciğer satıyorlar ve bu konuda oldukça uzmanlaşmışlar. Ustaları ise Rizeli.
Büyük Postane’nin önünden vapur iskelesine giderken oldukça yorulmuştuk. Sahile yakın bir yerlerde yorgunluk çayı ile günü sonlandırdık. Aslında kıyafet almadan bayram alışverişi, çarşı içindeki leziz mantarlardan almadan Eminönü gezmesi bence eksik kalmıştır. Hatta ve hatta… Ya da neyse gerisi başka yazılara kalsın…