Büyükada’da yazdan kalma bir gün
Şu günlerde kış mevsimi her ne kadar kağıt üstünde kapıyı çalsa da neredeyse yazdan kalma günleri yaşadığımızı söyleyebilirim İstanbul için. Hal böyle olunca öyle uzun uzun plan program yapmadan soluğu Büyükada’da aldık. Yarım gün boyunca bisiklete bindik, ada havası soluduk, bolca sohbet edip kente geri döndük.
Aslında gidip gidemeyeceğimiz bile sabah belli olmuştu. Zira Burcu o geceyarısı Ankara’dan dönmüştü. Yorgun, ama Büyükada konusunda istekliydi. Temkinli davranıp “sabahı bekleyelim” kararı çıktı evde. Ankara’dan gelirken bir de sürprizi vardı yanında; Merve! Sabah Çiğdem ve Başar’ı aradık. Onlar da “tamam” deyince 12 sularında Kadıköy’deki Adalar vapur iskelesinde buluştuk. Arkadaşları Murat da gelmişti. Öncesinde çaylarımızı içtik, simitleri temin ettik. Gezimizin en ufağı Kerem bey de (Çiğdem ve Başar’ın çocukları) bu esnada yoğurtlu karnıbaharını afiyetle yedi.
O da ne! Kabataş’tan gelen Ada vapurunda resmen izdiham yaşanıyordu. Çok ani bir karar ile 6,5 insan bir Mazda’ya nasıl sığarsa, işte öyle sığıştık ve kendimizi Bostancı’ya attık. Buradan motor ile daha sakin ve tadını çıkartarak Ada’ya geçecektik.
Eh tabii ki program biraz aksamıştı. Ama ayakta gidip, simidin arasına peyniri koyup, keyifle çay içemeyeceksek ne anlayacaktık ki o Ada yolculuğundan! Saat 13:30’da kalkacak motora bindik. Çaylarımız, simit ve Karper peynirlerimiz eşliğinde yolculuğumuz başlayacaktı ki olmazsa olmazlardan biri daha gerçekleşti; martılar motorun yanındaki yerlerini aldılar…
Ada vapurunun peşinden giden martılardan biri olmayı isterdim, evet!
Martılara simit atarak, biraz laflayarak Büyükada’ya ulaştık. Sefa Bisiklet’ten bisikletlerimizi kiraladık. Her bisiklet için tam gün 10 TL ödeme yaptık. Bir bisikletimizde bebek/çocuk taşıyıcısı da vardı (Ek not: Bu aparattan Sefa Bisiklet’te sadece 1 adet var. Bazı bisikletçilerde de maalesef yok. Bir kişi bu bisikleti kullandığı takdirde maalesef yerine verebilecekleri aparat yok. Bu sebeple mutlaka gitmeden evvel arayıp, rezerve ettirin. Ayrıca aparat 23 kg taşıma kapasitesine sahip). Bisikletlere atladık ve yola koyulduk. Daha ilk dakikalarda Kerem su’koy verse de sonrasındaki muziplikler ile kendisini normale döndürmeyi başardık. Yer yer gizli bayırlar, yer yer de düzlüklerle 40 dakika kadar yol aldık. Bu kısımlarda bisiklet bizimkileri değil, arkadaşların bisikleti taşıdığı dönemler de oldu elbette…
Büyükada, Prens Adaları olarak da bilinen İstanbul açıklarındaki adaların en büyüğüdür. Eski Yunanca adı Πρίγκηπος Prinkipos’dur. Prinkipos Yunanca’da Prens anlamına gelmektedir.
Yüzölçümü 5,4 km2‘dir. Kış nüfusu 2000 yılı verilerine göre 7.320 kişidir. Evlerin çoğunun yazlık mahiyetinde olması sebebiyle yaz nüfusu kış nüfusundan çok daha fazladır. Maltepe sahiline uzaklığı 2.300 metredir. Büyükada’da biri güney, diğeri kuzeyde olmak üzere iki tepe bulunur. Güneydeki tepe, 203 metre yükseklikteki Yücetepe’dir. Kuzeydeki tepe ise 164 metre yükseklikteki Manastır Tepesi’dir.
Tarihi ve doğal güzellikleriyle yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktalarından biridir. Motorlu taşıtların yasak olduğu (resmi araçlar hariç) adada ulaşım bisiklet ve faytonlarla sağlanır.
Denize girmek isteyenler için plajlar mevcuttur:
- Eskibağ Plajı
- Halik Koyu Plajı
- Prenses Koyu Plajı
- Yörükali Plajı
- Nakibey Plajı
- Kumsal Plajı
- Aya Nikola Plajı
Lev Troçki‘nin, Gürcü asıllı Sovyet lideri Stalin tarafından sürgün edildikten sonra 1929–1933 yılları arasında yaşadığı Nizam Mahallesi’ndeki ev ve ünlü yazar Reşat Nuri Güntekin‘in Maden Mahallesi’ndeki evi adayı ziyaret edenlerin ilgisini çekmektedir.
İyice tepeye çıkmıştık. Faytonların son durağı ve tüm yolların birleştiği yerdeydik. Bir yol Aya Yorgi’ye tırmanan yoldu, bir tanesi Kısa Tur’un yolu, bir tanesi bizim geldiğimiz yol ve son olarak da Büyük Tur’un yoluydu. Şahsen yorulanların “kısa tur yapalım” diyeceklerini ummuştum. Yanıldım, herkes büyük turda karar kıldı ve pedallara basmaya devam ettik. Yaklaşık 10 dakika sonra manzarası oldukça güzel bir yerde mola verdik. Masaları birleştirdik ve çaylarımızı yudumladık. Güneş, denize aksı, ağaçlar, etraftaki doğa kokusunun tadını çıkarttık.
Sonrasında yola devam ettik. Kocayemişler olmuştu. Durduk ve biraz topladık. Saat 17:00 sularında bahçeleri mis gibi, çiçekleri allı morlu, tarihi, sakin ve sessiz ada evlerinin yanından, sokakların içerisinden geçerek merkeze ulaştık. Büyük tur ile 12 km pedal basmıştık… Bisikletleri teslim ettik ve Altın Fıçı Birahanesi’ne oturduk. Hem soluklandık, hem de balık mahsülleriyle masamızı donattık. 18:15 sularında Kerem, Başar, Çiğdem ve Murat Bostancı’ya, bizler de Kadıköy’e doğru vapurlarımıza bindik.
Bir yandan günün değerlendirmesini yaparken bir yandan da bir başka adadan, Bozcaada’dan bir hikâye kitabından bir kaç hikâye okudum. Biraz uyukladım. Kadıköy’deydik, ada uzakta kalmıştı. Ayağımda tatlı bir ağrı, içimde alakasız bir huzur. Keşke dedik yine, keşke…