Gaziantep’in kültür yolunda yürümek
Aylar öncesinden aldığımız ucuz uçak biletleri sayesinde bindiğimiz uçağımız puslu İstanbul sabahından, az güneşli bir Antep sabahına uçuyor. Hava tam da beklediğimiz gibi mevsim normallerinde seyrediyor. Antep’i yaz sıcağında değil böyle bir havada gezmek bizzat bizim tercihimiz. Yemek kültürünün hatırı sayılır derecede iyi olduğu, müzeleriyle son yıllarda öne çıkan, insanlarıyla sizi içine çeken Gaziantep’le ilgili bizden size aktarılacak her şey için yazmaya başlıyorum!
Otele eşyaları bıraktıktan sonra ilk durağımız Antep Kalesi’ydi. Yürüdüğümüz yolun adı ‘Kültür Yolu’ ve proje henüz tamamlanmamış. Yol boyunca hanlar, bakırcılar ile yerel eşyalar satan esnaflara rastlamak mümkün. Bolca fotoğraf çekerek kısa sürede kaleye çıkıyoruz. Kale girişindeki heykeller Kurtuluş Savaşı’nı sembolize eden heykellerden oluşuyor. Savaştaki kahramanlar, destek verenler ve adı geçen zatlar. Söyleyebilirim ki, buradan manzara oldukça güzel. Hava biraz bulutlu olsa da güzel kareler yakalıyoruz. Kale içindeki ‘Kahramanlık Panoraması Müzesi’ni 1 TL vererek gezmeye başlıyoruz. Burada da üç boyutlu çalışmalar, heykeller, yazılı ve görsel metalar ile rölyefleri izleyerek kısa süren müze turumuzu bitiriyoruz.
Kültür Yolu’nu takiben Şırvanlı ve Alaüddevle Camileri’ni gezdikten sonra yürüyüşe devam ediyoruz. Şırvanlı Camii 17. yüzyılda yapılmış, bölgedeki tek iki şerefeli cami. Ayrıca minberinin alttan kızaklı olması sebebiyle duvara girip çıkabilmekte. Alaüddevle Cami’nin yapılış yılı net olarak bilinmemekle birlikte 15. yüzyılın sonlarında yapıldığı tahmin ediliyor. Caminin mimarı ve ustabaşı Ermeni olduğundan dolayı olacak ki motifler ve Hıristiyan sanatına özgü kemerler camide belirgin bir şekilde görülmekte. Aynı yol üzerinde bir başka mimari güzellik olan Boyacı Camii’ni de gezdik. 1350’lerden kalma caminin mimarisine ve de minaresine hayran kalmamak elde değil.
Hanlara restorasyon yapılıyor
Bu yol üzerindeki Millet Han ve Gümrük Han da yine görülmeye değer. Gümrük Han, ‘Yaşayan Müze’ olarak anılıyor. Han içinde Antep yöresine ait el sanatları, dükkanlar, zanaatkârlıkla ilgili model atölyeler, el işi nostalji sergileri mevcut. Buralarda yapılmış örnek işleri de görmeniz mümkün. Millet Han 1562 yılında yapılan, 2003 yılında ise restorasyon gören bir han. İçinde atölyeler, ufak bir çay bahçesi tarzında mekânın da bulunduğu han bize daha boş geldi açıkçası. İki handa da avluda oturulacak yerler, çay ve kahve servisi yapan kafeler var. Hanlara giriş ücretsiz.
Aynı yolun sonundaki Zincirli Bedesten içerisinde bakır işleme satıcılarını, kutnu sanatının örneklerini, yemeni, şal, hediyelik eşya gibi birçok şeyi satan onlarca dükkân bulmanız mümkün. Neredeyse Türkiye’deki her ilde bulunan kapalı çarşılardan bir tanesi diyebiliriz burası için.
Bakırcılar Çarşısı’nı gezmek için çantalarımızı sırtladık. Mevsim kışa çaldığından ötürü hava birkaç saat sonra kararacaktı. O sebeple de açık alan gezilerimizi bitirmek istiyorduk. Bakırcılar Çarşısı öyle hareketli ve ahenkli ki insan orada çok mutlu oluyor. Bir yandan bakırın dövülmesi esnasında çıkan sesler, bir yandan güzel bir emek kokusu etrafınızda… Çarşı içinde sedef kakanlar, bakraç yapanlar, kalaycılar, TRT’ye ney hazırlayanlar, kutnucular, siniciler ve bir çok dükkan var.
Esnaf olmak, insan olmak demektir!
Biz de Bakırcılar Çarşısı’ndaki birçok esnafla sohbet etme fırsatı yakaladık. Yaptığı neyin akortunu tutturmaya çalışan Mesut amca ile bitmeye yüz tutan bu zanaatkârlığı konuştuk üzüntü ile… Sonra da ney üfledi nameli nameli.
Sonra hemen çarşı girişindeki ‘Kübbüşah Kutnuculuk’ dikkatimizi çekti. Şallar, kravatlar, puşiler ve yörenin en önemli, dillere destan yöresel kumaşı ‘kutnu’ çeşitleri. Dükkânın sahibi Kasım abi ile bir sohbete başladık ki sormayın. Sabırla, titizlikle bize raflardaki ürünlerin özelliklerini tek tek anlattı. Esnaf güzelliği işte; oturduk bize ısmarladığı kahvelerimizi içtik bir yandan. Ben böyle güzel, böyle kibar, böyle işini seven ve bilen esnafa sanırım henüz rastlamadım. Bizi evine çaya davet edebilecek kadar da misafirperver bir insan. Hediyelik kutnularımızı alıp kahveler için teşekkür ettikten sonra Kültür Yolu’na geri döndük.
Bu civardaki diğer bir müze de Emine Göğüş Mutfak Müzesi. 2008 yılında açılan müzeye giriş ücreti 1 TL’ydi. Müze Kart’ınız varsa ücret ödemenize gerek yok. Küçük bir avluya sahip müze üç bölümden oluşuyor. Mutfak gereçlerinin sergilendiği bölüm, mutfakta kullanılan bakliyatların, yiyeceklerin ve saklama kaplarının sergilendiği bölüm ile üst kattaki üç boyutlu yaşam alanları bölümü. Zaten yaklaşık 20 dakikada gezilebilecek bu müzeyi görmenizi tavsiye ederim.
İlk günü bolca gezerek ve yorgunlukla bitirdiysek de dimağımızda güzelliklerle uykuya daldık Antep’te…
Film setinden fırlamış gibi…
Antep’te ikinci güne tarihi Bey Mahallesi’ni dolaşarak başladık. Birkaç yıl önce turizm atağı ile kurtarılan ve restore edilen mahallelerden olan Bey Mahallesi’nde birçok kafe var. Neredeyse hepsi birbirinin aynısı. Genişçe serin bir avlu, iki katlı taş evler, yöre örtülerinin serili olduğu ahşap masalar… Bizim ayaklarımız Karanfil Cafe’ye gitti. Sanki bir sinema setinin sahnesindeymişiz gibi hissettik kendimizi. Serin günü ısıtan türküler, gazeteliğindeki ‘Sanat ve Hayat’ dergilerinin eski sayıları ve sıcacık acı çayları ile güne başlamak güzeldi.
İkinci gün en önemli durağımız Zeugma Mozaik Müzesi! Stadın önünden geçen minibüslerle yaklaşık 10 dakikada ulaşıyoruz müzeye. Hani gözlerinizi kapatsalar, sizi bu müzeye getirip gözlerinizi yeniden açsalar ve “neredesiniz” diye sorsalar Avrupa’nın bir kentinde olduğunuzu sanabilirsiniz. Zeugma Mozaik Müzesi oldukça modern bir komplekse sahip. Aynı zamanda dokunmatik ekranlı sistemler ve ayaklı dijital bilgi panoları ile de müzeye yabancı kalmıyor, bilakis içine giriyorsunuz. 30 bin metrekarelik bir alan üzerine kurulmuş üç katlı bu bina içerisinde Fırat kenarındaki kazılarda çıkartılan Dionysos, Poseidon ve Euphrates villalarına ait mozaikler ile Roma Dönemi mozaikleri yer alıyor. Ayrıca Dünyaca ünlü ‘Çingene Kızı’ mozaiği de özel güvenlikli bir odada sergileniyor. Tarihe, müzelere, kültüre ve Antep’e meraklı herkesin mutlaka görmesi gereken Zeugma Mozaik Müzesi’ne Müze Kart’ınız varsa ücretsiz girebilirsiniz.
Hafta sonu kaçamağı ile Gaziantep’e gitmek ve gezmek konusunda sürenin yetip yetmeyeceğine dair çekinceleriniz varsa hiç düşünmeyin. Ufak bütçelerle, mantıklı bir planlama ve biraz yürüme gayreti ile hafta sonu tatilinde hem yöresel tatların tadına bakabilir, hem müzeleri ziyaret edebilir, hem de Gaziantep’in kendine has kültür mirasının içerisinde turlayabilirsiniz.