Anatolia Atina’da!
Türkiye’de daha önce yaşanmamış bir şey yaşandı ve Vosvosçular ekipçe ilk kez yurtdışına bir gezi düzenledi. 36 kişi ve 10 aracın katıldığı ‘İstanbul-Atina-İstanbul’ gezisi derneğimiz tarafından organize edildi ve binlerce kilometreye tekerlek değdirilerek son buldu.
Hikâye yıllar öncesine dayanıyor. Bir masa başında söylenen “Atina’ya gidelim…” sözünün vücut bulması için yıllara ve yollara gerek vardı. Yürek vardı, tecrübe ise o zamanlar henüz eksikti. Ekip hızla değil, ufak ufak büyüdü. Anatolia Vosvos Derneği her yıl üstüne koya koya büyüttü hayali. Uzun yolculuklarla ‘yol’ tecrübesini pekiştirdi, ‘yıl’ ise kendiliğinden hazırladı kendisini geziye. Nihayetinde 2010 yılı içerisinde hayal plana, 27 Ağustos – 12 Eylül 2010 tarihleri arasında da plandan gerçeğe dönüştü. Çağrımıza kulak veren, vakti uyan, aracına güvenen, bu yolu almak niyetinde olan, cesaretli 36 maceraperest ve 10 Vosvos ile bus bu geziyi gerçekleştirerek başrole kuruldular.
Kimdi bu ‘deli’ler?
Uzun uzun yazalım… T2 buslarımız Çokonat, Hacı, Huriye, İnci ve Kurabiye; T3 buslarımız Temel 3 ve Tenike; T4 busumuz Albatros; Vosvoslarımız Çabriyo Limonata ve Berlin Rokası. Bu adlarını yazdığımız araçlarımızda yolculuk eden 36 ‘deli’ de şöyleydi: Bora Arıca, Orkan Sipahi, Orkun Zorlu, Aaron Mckenzie, Tayfun Güner, Sunay Güner, Ezgi Güner, Meral Akçınar, Dilan Polat, Mustafa Dermanlı, Burcu Mert, Didem Aşçı, Özlem Gül, İlker Bugan, Gökhan Özmansur, Burcu Özmansur, Elif Özmansur, Emir Özmansur, Ahmet Sevim, Tiraje Sevim, Oğuzcan Sevim, Neslihan Yılmaz, Dursun Caymaz, Nuray Caymaz, Deniz Caymaz, Mustafa Eraslan, Berkant Bahçeci, Burak Bahçeci, Ali Dalkılıç, Fulya Köse Gül, Berk Kristal, Olcay Tuna, Birol Yüksekdağ, Bora Çetinkaya, Volkan Akıncı ve Salih Söğütçü.
Rotamız nasıldı?
En başta belirlediğimiz rotaya bire bir uyamayacağımızı biliyorduk. Ama yine de rota çalışmamızın işimize çok yaradığını söyleyebilirim. Başarısız bir program bile salla parti yola çıkmaktan yeğdir. İpsala sınır kapısından çıktıktan sonra kabaca şu güzergahı izledik: Aleksandrapoli, Komotini, Xanthi, Kavala, Selanik, Katerini, Volos, Lamia ve Lavrio. Dönüş ise şu şekilde oldu: Lavrio, Sounio, Atina, Arkitsa, Volos, Katerini, Selanik, Asprovalta, Kavala, Aleksandrapoli ve İpsala…
Nerelerden geçtik, nereleri gezdik?
İpsala Gümrük Kapısı’ndan geçtikten hemen sonra Aleksandrapoli’ye (Dedeağaç) doğru yol almaya başladık. Aleksandrapoli küçük bir yerleşim. Yemek konusunda oldukça iddialılar. Biz fenerin etrafında bir dolaştık ve güzel bir öğlen yemeği yedikten sonra Xanthi’ye (İskeçe) doğru yol aldık. Xanthi dolaylarındaki Porto Lagos görülmeye değer bir yer. Gezdiğimiz yerler içerisinde en iyilerinden biri burasıydı. Göl üzerindeki kiliseler oldukça ihtişamlıydı. Xanthi içerisinde yer alan evler ve sokaklar, Kavala’nın sahil kasabası görünümündeki girinti limanı ve kemerleri, Selanik’in deniz kıyısındaki kordonu oldukça güzel vakit geçirmemize olanak sundu. Selanik birkaç meydandan oluşan, deniz kıyısı da, gece yaşantısı da ilgi çekici bir kent. Beyaz Kule kentin tam ortasında ve tam bir buluşma noktası. Mustafa Kemal’in doğduğu ve 7 yaşına kadar kaldığı, sonra da müze haline getirilen Atatürk Evi de ziyaret ettiğimiz yerlerdendi.
Volos kalbimizi çalan bir kent. İkinci memleket gibi. Bize kazandırdığı sıkı bir dostun yanı sıra, her an yola çıkıp oralara ulaşma isteğini de verdi bizlere. Doğasıyla, deniziyle, yapılarıyla, insanıyla Pelion Dağları’nın yamacı ve kıyısı güzelliklerle doluymuş, keşfettik. Giderken uğramıştık ve ayrılırken o denli mutluyduk ki, dönüşte bir daha uğrayıp birkaç gün daha kamp yaptık.
Ve Atina… Hayallerden plana, plandan gerçeğe dönüşen büyük ‘nokta’. Beklentilerimizin yüksekliğinden olsa gerek beklediğimiz kadar etkileyici değildi Atina. Ama yine de Monastraki, Plaka sokakları, Olimpus Zeus Tapınağı, Parlamento Binası, National Garden Park ve muazzam görüntüsüyle şehrin en tepesindeki Acropolis Atina’nın en önemli simgeleri. İki günümüzü kentin içerisinde, iki günümüzü de Atina’nın 70 km güneyindeki Lavrio’da geçirdik. Lavrio da çok nezih bir liman kenti. Bu limandan birçok Yunan adasına feribotlar kalkmakta. Lavrio Atina arasında yer alan Sounio Tapınağı da yine bir durak noktasıydı bizler için.
Kalambaka şehrinin, Kastraki köyü sırtlarında kayalıkların tepesinde yer alan Meteora bölgesi göz kamaştırıcıydı. Bu kayaların üzerindeki manastırlardan bazılarını gezdik, fotoğrafladık. Bu bölgeye Volos’tan kiraladığımız bir tur otobüsü ile gittik. Çok da keyifli oldu doğrusu…
Asprovalta çılgın dalgaların ve fırtınaların sahiliydi. Arkitsa ise tam tersine huzurun ve bir ağaç altı gölgesinde dinlenmenin sadeliğini taşıyordu.
Ve sonuç
36 kişiyi bir araya getirmek gerçekten zor zanaat. Bu birleştiriciliğe katkı sunan kim varsa teşekkürler olsun. Önemli olan aynı yola çıkmak ve maksimum güzellikte, minimum sorunla geri dönebilmekti. Bunu mümkün olduğunca başardığımıza inanıyorum. Geriye doğru bakınca ve yıllar ilerledikçe dimağımızda kalanın yolculuğa dair güzel anılar olacağını düşünüyorum.
Yol da bitmez, yıl da…